Hikaye
Bu kendini tanıtma bölümleri her zaman sıkıcı ve akademik düzeyde ilerler hatta biraz da cv yarıştırmaya kadar gider. Oysa ben daha çok hikaye anlatıcılığını seviyorum. Meslek lisesinden doktoraya kadar tüm akademik kariyerim seramik üzerine oldu. Seramikle tanışmam tamamen dikkat eksikliğimin ve hiper aktivitenin getirdiği şans üzerine oldu. Lisans döneminde İngiltere'de atölye çömlekçiliği ile tanıştıktan sonra tüm üretim kimliğimi bu düşünceyle şekillendirdim. Daha sonra Güney Kore ve Japonya ile bu süreci ilerlettim. Bu sürecin sonunda kendime ait bir dil yaratma peşinde koşarken hem zanaat hem de sanat açısından üretimleri şekillendirmeye devam ettim.
Anadolu çömlek kültürünün önemli bir parçası olan kırmızı çamuru pekişmiş hale getirerek daha dayanıklı ve özgün bir halde kullanmaya başladım. Aynı zamanda sanat çalışmalarımda psikoloji üzerinde araştırmalar yaparak soyut olan halleri somut bir biçimde seramik malzemesini ve zanaatını eleştirel ve farklı perspektiflerde yorumlaya başladım.
Geleneksel teknikleri ve özgün sırları kullanarak oluşturduğum hikayeleri kimi zaman tek formda kimi zaman enstalasyon şeklinde sergileyerek anlatmaya çalıştım. Ben, ellerimle şekillendirdiğim her nesnede kendimden bir parça bırakırım. Formlarım sadece nesneler değil; içimdeki boşlukların, düşüncelerin ve hislerin dışa yansımasıdır. Ve Sessizce izleyiciye şöyle der: “Dur, bak, hisset, düşün."
Güvende hissettiğimiz alanlardan çıkmak benim yolum. Tanıdık sınırlar rahatlatır ama sınırlar aynı zamanda bizi sınırlar. Ben ise taşmayı, keşfetmeyi severim. Eserlerimde hem kendimi hem izleyiciyi küçük bir yolculuğa davet ederim; bazen sessiz, bazen biraz sert, ama hep gerçek.
Ben sadece bir seramik sanatçısı değilim. Ben, günlük hayatın içinde kaybolan boşlukları görünür kılan, hisleri şekle dönüştüren ve insan olmanın karmaşık ama güzel yanlarını somuta taşıyan bir yolcuyum.
